Sinemanın tarihi üzerine konuşmadan belki de sinemanın ne olduğunu bilmek gerekiyor. Sinema hareketli görüntü demektir ve aslında insanlarda bulunan bir kusurdan ileriye gelmektedir. Retinamız üzerine düşen görüntüler bir süre silinmeden kalma özelliğine sahiptir. Bu süre yaklaşık olarak 2/35 saniye kadardır. Eğer bizler bir saniye içinde 24 kareyi art arda görürsek bu retinamız üzerine düşen görüntüleri hareketli olarak algılamamıza sebep olur ve işte sinemanın da dayandığı prensip budur.
Lumière Kardeşler |
Sinema doğum günü her ne kadar Lumière Kardeşler’in sinematograflarının patentini aldıkları 1895 yılı olarak kutlansa da, sinemanın bir de Sinema Öncesi Dönemi vardır ki bu dönemi de Sinema Tarihi içerisine katmak mümkündür. Sinema Öncesi Döneme ait ilk icat, milattan önceye ait olan Camera Obscura‘dır. Camera Obscura kelime anlamı olarak karanlık oda demektir ve temel prensibi bir kutuya açılan delikten tutulan cismin kutunun diğer tarafına yansımasıdır. Tarihsel olarak günümüze daha yakın olan icat Büyülü Fener diye bilinen Lanterna Magicea‘dır. Büyülü Fener aslında bir çeşit projeksiyon makinesiydi ve daha sonra üretilen bütün projeksiyonlar için temelleri oluşturmaktaydı. Nitekim birçoğumuzun çocukluğunda oynadığı, bir silindirin etrafına çizilen resimlerin silindirin hızlıca çevrilmesiyle hareket ettiği Thaumatrope ve biraz daha gelişmiş hali olan Phenakisticope yaratıldı. Bu aletlerin yanı sıra görüntülerin kaydını kolaylaştıran plastik şerit (cellulod strip) W.K.Laurie Dickson tarafından keşfedildi.
İşte bütün bu gelişmeler sinemanın gelişiminde en büyük rolü oynayan iki önemli buluşun kaynağı oldu. Bu buluşların ilki 1894 yılında Thomas Alva Edison tarafından icat edilen Kinetograph adı verilen ilk pratik kamera ve ikincisi yine Edison tarafından 1894 yılında bulunan ve Kinetoscope adı verilen, hareketli görüntülerin izlenmesini sağlayan bir dolaptır. Kinetoscope çok kısa süre içerisinde Amerika ve Avrupa’da kullanılmaya başlandı. Kinetoscope‘taki görüntülerin daha çok kişiye gösterilmesi için 1895 yılında Robert W. Paul başka bir projeksiyon makinesi tasarladı ve böylece basit sinema pek çok kişiye ulaşabildi.
Thomas Alva Edison |
George Méliès aslında bir sihirbazdır ve o da bu yeniliği izleyeme giden insanlar arasındaydı. Gördüklerinden çok etkilenen Méliès sahip olduğu tiyatro salonunu 1896 yılında sinema salonuna çevirip ve sinema üzerine çalışmaya başladı. Nitekim bu çalışmalar sonucunda karşılaştığı belirli hatalar sayesinde özel tekniklerde keşfetti. Bu özel teknikler arasında stop motion ve superempoze da vardı. Méliès bunları kullanarak kısa filmler çekti. Bu filmlerden bir tanesi kafasını devamlı olarak bir başka kafayla değiştirdiği Melomanic‘tir. “Film üzerine çalışan uzmanlar, Lumière kardeşlerin belgesel, Méliès’in de kurmaca film yaptıkları gibi bir ayrımdan söz ederler. Lumière’ler yanlarında bir kameraman alarak dünyayı dolaşırlarken, Méliès stüdyosunda kalarak fantastik filmler yaptı” (Bergan, 18). Bunun sonucunda da fantastik ve günümüzde bir sürü insan tarafından bilenen Aya Seyahat (Le Voyage dans la Lune) adlı filmini 1902 yılında çekti. Bu filmi de yine Hugo adlı filmde görmek mümkündür.
Yine filmle etkileşimleri yaklaşık olarak aynı zamana denk gelen “Edwin S. Porter” da çalışmalarına devam etti. Porter kurgunun önemini vurgulayan yönetmenlerden bir tanesidir ve filmlerini bu prensibe dayandırarak çekmiştir. Çektiği filmlerden birisi de ilk Western Film’i kabul edilen The Great Train Robbery’dir (1903).
Bu gelişmeler sinemanın daha da gelişmesinde ve daha çok kişiye ulaşmasında önemli rol oynamıştır ve 1905 yılında ilk sinema salonu olarak kabul gören Nikelodeon‘ların (Nickelodeon) açılmasına sebep olmuştur. Bu salonların adı nikelden gelmektedir çünkü insanlar buralarda kesintisiz olarak gösterilen filmleri sadece 1 nikel karşılığında seyredebiliyorlardı.
1906 yılına geldiğimizde sinema tarihinde yapılan en uzun filmi görüyoruz. Bu film 70 dakika gibi bir süreye sahip olan The Story of Kelly Gang‘dir. Bu filmi 1915 yılında DW. Griffith tarafından çekilen ve 3 saat gibi bir süreye sahip olan Bir Ulusun Doğuşu izler.
1920 yılında kadar olan süreçte üç önemli gelişme daha vardır. Bunların ilki 1913 yılında Hollywood’un kurulması, ikincisi 1914 yılında ilk Görüntü Sarayı‘nın New York’ta açılması ve sonuncusu da yine 1914 yılında Charlie Chaplin’in Küçük Serseri isimli filmle sessiz sinemaya girmesidir. Bu dönemde bir sürü film çevrilmiş olmasına rağmen hepsi çok kısa filmlerdir bu yüzden onlara bu yazıda değinmek çok zor. Yine de 1920 yılından sonra filmlerin konuları daha çok önem kazanmıştır. O yüzden sinema tarihi içerisindeki filmlere 1920 sonrasında değinmek daha doğrudur. 1920′ye kadar olan bütün gelişmeler sinemanın sonraki yıllarındaki gelişimini hızlandırmış ve bir sürü yeni sinemacı için kapıları açmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder